Anamur’da taş ocaklarına karşı direniş devam ediyor. Geçen sene yöre halkının tepkisine rağmen Güngörler Hafriyat Madencilik ve İnşaat tarafından işletilen dolomit ocağının kapasite artırımı projesi için harekete geçildi. Şirket ÇED toplantısı düzenlemek istese de projeye karşı olan Anamurlular buna izin vermedi ve toplantının yapılamadığına dair tutanak tutturdu.
Ancak şirket bu direnişe rağmen ocağın kapasitesini arttırma inadından vazgeçmedi. Yeniden bakanlığa başvuran şirketin, Emirşah ve Ovabaşı Mahallelerini kapsayan alanda yerleşim yerlerine doğru genişletmek amacıyla başlattığı ÇED sürecini sürdürdü.
“ÇED OLUMLU KARARININ YÜRÜTMESİ DURDURULSUN, İPTAL EDİLSİN”
Ankara’dan çıkan ÇED olumlu kararına karşı Anamur halkı ise yargıya giderek mücadelesini sürdürme kararı aldı.
Mersin Çevre ve Doğa Derneği (MERÇED) öncülüğünde Ziraat Odası Başkanlığı, Emirşah, Ovabaşı ve Korucuk mahalle muhtarlıkları ve bölgede bahçesi bulunan vatandaşlar tarafından açılan dava ile projeye karşı direniş başladı.
Anamur Çevre Platformu, Emirşah, Ovabaşı ve Korucuk Mahallelerinde açılması planlanan patlatmalı dolomit ocağı hakkında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı yöre halkı ile birlikte açtıkları dava kapsamında 25 Ekim 2024 günü bölgede keşif yapıldı.
TOZ KÖYLERİ YAŞANMAZ HALE GETİRDİ
Keşfe yöre halkını temsilen avukat Seyda Afyoncu da katıldı. Bölge sakinleri ellerinde pankartlar ile keşif heyetine ‘dolomit ocağı istemiyoruz’ diyerek seslendi.
Emirşah Kahvehanesinde bir araya gelen köylüler, keşif için gelen heyete yaşadıklarını anlattı.
MERÇED temsilcilerinin de katıldığı buluşmada; maden faaliyetlerinden dolayı yaşadıkları mağduriyetleri sıkıntılarını anlattılar. Benzer sorunları artık yaşamak istemediklerini söyleyen köylüler, “Canımıza tek etti artık” diyerek, bölgenin tozdan yaşanmaz hale geldiğini söylediler. Özellikle tozlardan zeytin üretiminin büyük darbe aldığını söyleyen köylüler, “Bunları eşekler, keçiler bile yemiyor” dedi. Yayladan henüz keçi çobanlarının ve arıcıların gelmediğini de söyleyen köylüler, “İnsanlar sürülerini tozdan dolayı yayladan aşağı indiremiyor” dedi.
“TEK BİR AĞACI VE SU KAYNAĞINI KAYBETME LÜKSÜMÜZ YOK”
Dava dilekçesinde faaliyet sırasında oluşacak tozlar ve patlatmalar nedeniyle yörede yasayan insanların, hayvanların beden ve ruh sağlığı bozulacağından, evleri zarar göreceğine dikkat çekilerek, “Faaliyetin, ormanlık alandaki ağaçların ve 3573 sayılı yasa ile koruma altındaki delice zeytinliklerin yok olmasına, asit drenaj etkisiyle tarımsal alanların kirlenmesine neden olacağından, ruhsat sahasına 3 km’den daha yakın mesafedeki asılı zeytinliklerin verimin düşmesi suretiyle üreticilere ve ülke ekonomisine zarar vereceğinden, ormanlık alandaki binlerce ağacın kesilmesi ve karstik kayaların patlatılması sonucunda, yüzeydeki ve yer altındaki su kaynaklarının kaybına/kirlenmesine/yer değiştirmesine yol açacağından, iklim değişikliği/krizi ve küresel ısınma etkilerinin yoğun olarak hissedildiği, dayanılmaz sıcakların yaşandığı bugünlerde, insan türü olarak tek ağacı ve su kaynağını kaybetme lüksümüzün kalmadığı hususu da göz önüne alınarak davalı idarenin savunması alınmaksızın, davaya konu ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının yürütmesinin ivedilikle durdurulmasına ve yargılama sonunda iptaline karar verilmesini talep ederiz” denildi.
“ŞİRKET DAHA ÖNCE HİÇBİR TAAHHÜDÜNE UYMADI”
Ayrıca ÇED raporunda, bölgede yaşayan halkın görebileceği zararlardan bahsedilmediği vurgulanan dava dilekçesi şöyle devam etti:
“Proje sahasının, yaklaşık 1,8 km güneydoğusunda Emirşah, yaklaşık 1,2 km doğusunda Güleç, yaklaşık 2 km kuzeyinde Ovabaşı ve yaklaşık 3,2 km kuzeybatısında Korucuk mahalleleri bulunmaktadır. ÇED Yönetmeliği hükümleri uyarınca, etki sahasındaki köylerde de halkın katılımı toplantıları yapılması, kararların halka duyurulup ilan edilmesi gerekirken, ne toplantı yapılmış, ne de karar ilan edilmiştir. Ruhsat sahasının bir kısmı Ovabaşı Mahallesi sınırları içinde olduğu halde, orada dahi Halkın Katılımı Toplantısı yapılmamış ve karar muhtarlığa tebliğ edilerek usulünce ilan ve duyuru yapılmamıştır. Yapılacak kesifte de tespit edileceği üzere, sözü edilen mahallelere ait alanların sınırında yer alan ruhsat sahasında açılacak dolomit ocağı, bu mahalleleri, hatta çok daha geniş bir alanı doğrudan olumsuz biçimde etkileyecek ve bölge halkı büyük zarar görecektir. Adı geçen şirket daha önce sürdürdüğü faaliyet sırasında hiçbir taahhüdüne ve kurala uymamış, işlemin tamamlandığı sahaları rehabilite etmemiş, bozduğu yolları onarmamış, hatta ruhsat sahasının dışına dahi çıkmıştır. Yeni ruhsat sahasında da aynı hukuk tanımaz tavrını sürdürecektir.”
“DOĞAL SİT ALANLARI VE ARKEOLOJİK KALINTILAR ZARAR GÖRECEK”
Bölgede, tescilli tescilsiz birçok arkeolojik kalıntı bulunduğu belirtilen dilekçede, şöyle devam edildi: “ÇED raporunda, ruhsat sahasının çok yakınındaki Ovabaşı Mahallesi sınırları içinde yer alan 1. derecede doğal sit alanı olan Köşekbükü Mağarası ile Ovabaşı, Korucuk, Emirşah Mahallelerinde bulunup, sahaya yakın bölgedeki tescilli ve tescilsiz arkeolojik kalıntıların söz konusu faaliyet nedeniyle görebileceği zararlara da değinilmemiştir. Bilimsel tespitlere göre, tas ve maden ocaklarında yapılan patlatmalar, deprem etkisi yaratarak mağara sistemlerini de bozabilmektedir. Söz konusu ocağın faaliyete geçmesi halinde, bölgedeki doğal ve arkeolojik sit alanlarının zarar görmesi kaçınılmazdır. Bu nedenlerle, gerçekle ilgisi olmayan ifadelerin yanı sıra 1. derecede etki alanındaki mahallelerde yasayan halkın ve sit alanlarının nasıl zarar göreceğine dair açıklama içermeyen ÇED raporuna dayalı olarak hukuka aykırı olarak verilen ‘çevresel etki değerlendirmesi olumlu’ kararının öncelikle yürütmesinin durdurulması, yargılama sonunda iptali zorunludur.”
“TARIM, HAYVANCILIK VE SU KAYNAKLARINA ZARAR VERECEK”
Dolomit ocağının tarıma ve su kaynaklarına da zarar vereceği kaydedilen dilekçe şöyle sürdürüldü: “Bilindiği gibi, yöre halkının en önemli gelir kaynağı avokado, harnup, narenciye, zeytin ve muza dayalı tarım ile hayvancılık ve arıcılıktır. Tarım ve hayvancılık faaliyetleri açısından çok önemli olan bu bölgede, Dolomit ocağı için binlerce ağacın kesilmesi, patlatmalar yapılarak binlerce yılda oluşmuş verimli toprağın yüzeyden sıyrılması, tarıma, hayvancılığa ve su kaynaklarına zarar verecektir. Ocağın faaliyete geçmesi durumunda, yer kabuğunda çatlamalar ve heyelanlar olabilecektir. Çıkartılması planlanan dolomiti ve hatta taşımak için bölgeye ulaşımı sağlayan mevcut köy yollarının yanı sıra yeni bir yol daha açılıyor olması da çevresel tahribatı ve yıkımı arttırıcı niteliktedir. Bu nedenle de haklı davamızın kabulünden önce yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi zorunludur.
“BÖLGEDE YAŞAYAN CANLILAR SUSUZ KALACAK”
Davaya konu ocağın faaliyetine izin verilmesi ve faaliyet sırasında patlatma yapılması sonucunda, bölgedeki yer altı suların yönünün değişeceği, suların daha derine kaçabileceği ve bu nedenle bölgede yaşayan canlıların susuz kalacağı da ortadadır. Dolomit ocağı açılması planlanan ruhsat sahasının etrafındaki bölgede tarımsal sulama amaçlı açılmış birçok kuyu vardır. Bölgede yer altı ve üstü su rezervleri yetersizdir. Bu nedenle yer altı suları kullanılmaktadır. Son yıllarda yaşanan kuraklık sonucunda, Emirşah, Ovabası, Güleç ve Korucuk Mahalleleri dahil Anamur’un birçok yerinde üreticilerin sulama yapamadığı zamanlar olmuştur. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile tarımsal faaliyetlerde aşırı su kullanımı nedeniyle yer altı sularında azalmanın olduğu bir bölgede Dolomit ocağı açılması, çölleşme sürecini hızlandıracaktır ve bundan sadece Emirşah, Ovabası, Güleç ve Korucuk mahalleleri değil, Anamur’un tamamı etkilenecektir.
“DSİ’YE GÖRE 2033 YILINDA ANAMUR’UN ÇÖL OLACAĞI ÖNGÖRÜLMEKTE”
DSİ tarafından geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmaya göre, 2033 yılında Anamur’un çöl olacağı öngörülmektedir. Söz konusu raporun/ raporların Anamur DSI Müdürlüğü’ne yazılacak müzekkere ile istenmesini ve incelenmesini talep ediyoruz. Suları, ormanları, kısacası doğayı ve çevreyi korumakla yükümlü devletin kurumu olan davalı Bakanlığın, patlatmalı Dolomit ocağının su kaynaklarına zarar verdiğine dair bilimsel gerçekleri görmezden gelerek verdiği ‘çevresel etki değerlendirmesi olumlu’ kararı kabul edilemez niteliktedir ve iptali zorunludur.
Bunun gibi, ÇED raporunda işletme faaliyeti bittikten sonra sahanın rehabilite edileceği ve bölgenin ağaçlandırılacağı da yazmasına rağmen, uygulamada hiçbir maden ocağı sahasının ağaçlandırılıp rehabilite edildiği görülmemiştir. Hatta, davaya konu dolomit ocağını işletmesine izin verilen şirketin daha önceden işlettiği ocak sahası da rehabilite edilmemiştir.”
BENZER HABERLER